18 Mart 2009 Çarşamba

Sokakları Bok Götürsün!



Eğer bilinçli yada bilinçsiz yarattığınız yaşam asgari ücretle çalışmak zorunda kalanlar, işsizler, junkie’ler, fahişeler, ölüm döşeğinde ilaç alamayan insanlar üretiyorsa o zaman bırakın bu insanlara yıktığınız pislik, çevrenizi sarsın. Tüm yaşamınızı onlara borçlusunuz sayılır ve tüm lükslerinizi onların sırtından sağlıyorsunuz ne de olsa…

O yüzden bırakın sokakları bok götürsün. Evinizin, oturduğunuz sitelerin içinde istediğiniz hijyeni sağlayabilirsiniz. Ama bırakın sokaklarınızdan pislik fışkırsın. Böylece en azından kan emerek servet sağladığınız bu insanlarla yüzleşip, belki daha fazla insan olduğunuzu, onlarla paylaştığınız ortak noktaları tekrardan hatırlayabilirsiniz. Partilerin yerel seçim kampanyaları öylesine mide bulandırıcı ki… “Daha sağlıklı, daha temiz, daha yaşanılabilir bir çevre”… Hadi oradan be! Tüm bunlar kimin umrunda?

3 aydır işsiz olduğu için ailesiyle birlikte sadece ekmek yiyen adama söyleyin, sağlık sigortaları budanan binlerce emekliye söyleyin, AIDS ilaçlarını parasızlık yüzünden almaktan vazgeçen fahişeye söyleyin, bütün zenginliğinizi sırtlarından kazandığınız çalıştırdığınız, ürettiklerini de reklam kampanyalarıyla yine onlara sattığınız milyonlara söyleyin. Hadi söyleyin onlara! Daha temiz bir çevre planı, tarihi mekan yenilemeleri, meydan düzenlemelerinde Avrupa modelleri, eski tren garlarından yapılma; kongre, kültür, sanat mekanları, çocuk bakım evleri! Gerçekten umurlarında mı sanıyorsunuz? Siz olsanız sizin umurunuzda olur mu sanıyorsunuz?

Avrupa kültür başkenti olacakmışız. Kentsel dönüşümle tüm varoşlar talan edilirken, aşağılık adamlar topluluğu gelecekte gölleri ve su kaynaklarını parsel parsel satıp, kimin ne kadar susuz kalacağına karar veriyorken kültür başkenti olmuşuz olmamşısız kimin umrunda. Yaşadığınız şehir zaten uzun zamandır açlığın, yoksulluğun, çürümenin, pisliğin baş kenti. Eğer bir kültürden bahsedecekseniz oryantalist pazarlama taktikleri yerine bunlardan bahsetmeye ne dersiniz?

Yoksulluk sınırının altındaki insanlara kredi kartı satmanın kendileri için en karlı yöntem olduğunu keşfeden ve bunu hayata geçiren banka yöneticileri için çevre düzenlemesinin bir anlamı olabilir belki. Ama bu insanlar için bir anlamı yok. Ve onlar şaşkın bir biçimde soruyorlar: Kime güveneceğiz? Takım elbiseli otobüsler üzerinde bağıran insanalara mı, eli silahlı üniformalı adamlara mı? Yoksa mutlu olmak için meditasyon yapar gibi sırtlarından servet yarattığı insanlara zaten kendilerinin olanın küçücükten de küçük bir parçasını sadaka olarak veren “hayır sever”lere mi? Hayır! Gerçekten de güvenecek kendilerinden başka kimseleri yok!

Eğer tüm bu köleleştirdiğiniz, kullandığınız insanlar bir gün bunun farkına varacak olurlarsa ve sizin olan her şeyin aslında çoktandır kendilerine ait olduğunu anlarlarsa, işte o zaman size hiç mi hiç acımayacaklardır. İşin doğrusu, ben de…

Volkan Çağlayan

8 Mart 2009 Pazar

Wilhelm Reich


Wilhelm Reich yaşam enerjisi olarak tanımladığı "orgone" dolayısıyla bir "pseudo-science" (sahte bilim) uygulayıcısı olarak etiketlenmiş zamanında bilim çevresi ya da tarikatı tarafından. Egemen bilim çevresi kendi geleneğine itaat etmeyen Reich'ı böyle ötekileştiriyor işte.Çok tanıdık değil mi?

Bütün bunlara binaen Reich demiş ki:

“I would like to plead for my right to investigate natural phenomena without having guns pointed at me. I also ask for the right to be wrong without being hanged for it … I am angry because smearing can do anything and truth can do so little to prevail, as it seems at the moment.”

- Reich, Wilhelm. Conspiracy. An Emotional Chain Reaction, item 386A, cited in Sharaf, Myron. Fury on Earth: A Biography of Wilhelm Reich. Da Capo Press, 1994, p. 367 and footnote 14, p. 513.


Bu noktada öfkemizi biraz dindirmek için Kate Bush'tan "Cloudbusting" parçasını dinlememiz yararlı olacaktır. ve bir kez daha God bless Kate Bush..